Mobilyada Marka Olmak
Abdullah YAŞAR
Mobilya. Neredeyse doğumdan ölüme kadar insan hayatının her aşamasına tanıklık eden meta. Mobilya pazarı her geçen gün büyüyor, piyasaya her gün yeni renkler, yeni desenler çıkıyor. Tıpkı tekstil gibi mobilya da artık ‘moda’ ile tanıştı. Şimdi markalar bir yıl öncesinden gelecek yılın kreasyonlarını sunuyorlar. Yakında Cemil İpekçi tarafından tasarlanan koltuk takımları görmek hiç şaşırtıcı olmayacak.
Pazarı büyüten ana unsurlardan biri markalaşan üreticiler. Resmi olmayan rakamlara göre Türkiye mobilya sektöründe 65.000 üreticinin olduğu varsayılıyor. İşin ilginç tarafı bunca üreticiye rağmen marka olmuş ya da olma aşamasında sadece 20’ye yakın şirketin bulunması. Bu markalı üreticilerin toplam pazardan aldıkları pay bundan 3–4 sene önce %8’ler civarındaydı. Ancak bugüne gelindiğinde bu oran %20’lere dayanmış durumda. Peki ne oldu da bu oran git gide artmaya başladı. Cevap basit aslında. Mobilya doğası itibariyle ömür boyu sorunsuz kullanabileceğiniz bir meta değil. Dolayısıyla en az satış kadar satış sonrası da önemli. Ve satış sonrasında ciddi manada ‘sorunsuz hizmet anlayışı’ sadece markalı mobilya üreticilerinde mevcut. Bir telefon ediyorsunuz ertesi gün sorununuz uzman ekipler tarafından çözüme kavuşturulmuş oluyor. İşte tüketiciler bunu kavramaya başladıkları andan itibaren ‘marka avantajı’ devreye giriyor.
Tabi olay sadece bununla sınırlı değil. Dedim ya, devir trend devri. Artık kimse annesinin, babasının kısacası doğup büyüdüğü evin mobilyasında almak istemiyor. İşte burada mobilyada markalaşmanın bir diğer tarafı ortaya çıkıyor. Tüketici eğilimlerini dikkatli takip etmek. Kısacası mobilyada modayı yakalamak. Esas anlamda en kayda değer alıcı ‘düğüncü’ denilen grup. İlk kez kendi evlerini döşeyecekler yani. Dolayısıyla ‘gençliğin’ nabzını tutmak çok önemli. Tabi günümüzün hızlı ve sert koşullarında bu hiç de kolay değil. Zira seçenek çok. Eğer aradıkları ürünü, aradıkları rengi, aradıkları fiyata bulamazlarsa derhal yan dükkâna geçiyorlar. Bu hiç de zor değil onlar için. Zira her köşe başında bir mobilyacı bulmak mümkün. İstenilen rengi de, fiyatı da.
Marka Olmak. Ama Nasıl?
Aslında sadece mobilya sektörü için değil tüm sektörler için genel geçer bir kural vardır ki o da; markalaşma yolunda önce “marka gibi düşünebilmeyi” öğrenmek. Yani yolun daha en başında ‘bir dünya markası’ vizyonuyla yola çıkıp bütün adımları ona göre atmak.
Mobilya’nın dünyada iki devi var. Biri Almanya, diğeri İtalya. Bu iki ülke dikkatle incelendiğinde mobilya sektörlerindeki başarıda iki unsur ön plana çıkıyor. Birisi teknoloji yatırımı, diğeri ise tasarım. Türkiye mobilya sektörünün önde gelen markaları da “kırılma noktalarını” genellikle teknolojik yatırım sonrası yakalamıştır. Çünkü mobilya yatırıma başlangıç açısından oldukça maliyetsiz bir sektör. Ancak sektörde büyümek teknoloji yatırımına bağlı. Bunu yapanlarda Alman ve İtalyan makineleriyle yapıyorlar.
Ancak sadece makine yatırımı yeterli olmuyor haliyle. Ürünlerinizde özgün tasarımı yakalamanız gerekir. Bırakın oturma odası gibi kompleks ürünleri bir sehpada bile ‘kreatif’ olmak zorundasınız. Bu son dönemlerde iş dünyasının gözde kavramı “pozitif farklılık” kavramının sektördeki değişmez kuralıdır. Dünya mobilya devi İkea’nın dünyanın çeşitli yerlerindeki sayısız tedarikçisinden beklediği en önemli şey kalitenin yanında özgün tasarımı ürünlerinde kusursuz biçimde görmek istemesidir. İkea’yı dünya mobilya devi yapan ‘demonte’ ürün yapısının yanı sıra ürünlerindeki eşsiz tasarımlardır.
Markalaşma yolundaki bir diğer konu da bütün dünyada farklılaşmanın ikonu olan ‘Mor İnek’ kitabının Türkiye’deki konferanslarından Prof. Arman Kırım tarafından da dile getirilen “zamanında teslimat” kavramıdır. Tüketici düğün yapıyor, evine yerleşecek ancak bir ay geçmesine rağmen hala evinde koltuk takımları yok. Sektörde çalışmış biri olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki, bu konu sektörün en hassas konusudur. Kırım’ın da dediği gibi bir şirket sadece zamanında ürün teslimatı yaparak diğer tüm rakiplerine fark atabilir. Zira zaman mevkufumun son derece önemli olduğu günümüzde bu şarttır. Dünyanın en büyük kargo şirketi FedEx dahi zaman üzerine kurulu “24 Saatte Teslim” sloganıyla olduğu noktaya gelmiştir. Şahsen mobilya markaları işi gücü bir yana bırakıp tamamen bu kavram üzerinde çalışsalar yeridir. Sabah satın aldığa ürüne öğleden sonra kavuşabileceğini düşünen tüketicilerin olduğu bir sektör bunu atlamamalıdır.
Aslında bütün bunlardan sonra en az bunlar kadar önemli bir konu kalıyor geriye. O da markanızın ruhunu satış noktalarınıza, oradan da nihai tüketicinize yansıtabilmek. Satış elemanınızın bir anlık hatası sizin değerli markanızı saniyede yere serebilir. Unutmayın, önemli olan televizyonlarda dönen milyon dolarlık reklâmlarınız da gülümseyen oyuncular değil, mağazanızda müşterilerine gülümseyen satış elemanlarınızdır.
Çok faydalı bilgiler olmuş ilgiyle takip ediyorum teşekkür ederim